top of page

İş Hayatında "LoveMark" olmak için ne gerekir?

Güncelleme tarihi: 1 Şub 2023

Pandemiden sonra iş hayatının kuralları tamamen değişti. Artık sadece kurum çatısı altında sahip olduğunuz ünvanlar, sizin kim olduğunuzu, ne iş yaptığınızı ve nasıl bir fark yarattığınızı tanımlamaya yetmiyor. Bilgisayarınızın başında oturup, uzmanlığımız ile ilgili dünyanın en iyi performansını da sergileseniz, dünyayı kurtaracak fikirleriniz, ürünleriniz, hizmetleriniz dahi olsa, bunu sizden başka kimse bilmiyorsa ve görmüyorsa, işiniz değer, saygı, itibar karşılığını görmüyor.

Günümüz dünyasında, işinizle, uzmanlığınızla ve olduğunuz kişiyle yarattığımız farkı anlatmanın en etkili yolu: Kişisel Markalaşma.




Bu dünyadadaki en büyük farkı kim olduğunuzla yaratıyorsunuz, olduğunuz kişi ile başka insanların zihninde yarattığınız algı ve duygular; kısacası kişisel markanız ile. Kişisel marka olma yolunda, etkili bir izlenim bırakmanın, en güçlü bağı kurmanın, alanında 'LoveMark' olmanın en güçlü yolu, duygularla bağ kurmaktan geçiyor. 2005 yılında Kevin Roberts, 'Lovemark' olmayı şu şekilde tanımlamış; "Hedef Kitlesiyle arasında bağ kuran, tüketicilerin karşılıksız sevdiği, sempati duyduğu ve yakın hissettiği markalara LOVEMARK denir."


Yani;

Lovemark = Hedef kitlenin aşkla bağlandığı MARKA


İnsanların ne yaptığını ne söylediğini, nasıl giyindiğini, nasıl davrandığını unutabilirsiniz belki ama size nasıl hissettirdiğini iyi ya da kötü asla unutmazsınız. Sevdiğiniz markalar konusunda kendinizi şöyle bir yoklayacak olursanız, en sevdiğiniz markaların aslında kalbinize en çok dokunan markalar olduğunu da fark etmişsinizdir. Aynı kural insanlar için de geçerli.


Sadece girişimciler ya da serbest meslek sahipleri için değil, özel şirketler de çalışanlar, uzman seviyesinden üst düzey yönetici seviyesine kadar herkes için de bu kural geçerli. Kurumların çatısının altında var oluşunuzdan bağımsız, herkesin kendini güçlü özellikleri, yetenekleri, bu dünyada yaratmak istediği fark, tutkulu olduğu işler, etkilemek istediği hedef kitle, rakiplerinden, meslektaşlarından nasıl ayrıştığı gibi konulara kafa yorması, bu noktalarda netlik sağlaması ve hedef kitlesi ile bağ kurması gerekiyor. Kendi alanında "LoveMark" olarak kişiler, her meslekten, her sektörden, kendi referanslarını yani kişisel marka elçilerini yaratmış, sektördeki kanaat önderlerinin ya da kilit müşterilerin, şirketlerin tavsiye ettiği ya da adından bahsettiği kişiler haline geliyor.


Kendi işinizin başında da olsanız, girişimci de olsanız, beyaz yakalı bir çalışan da olsanız, yarın bir gün ünvanınız değiştiğinde, içinde bulunduğunuz kurumda artık mutlu olmadığınızı hissettiğinizde ya da kariyer değişikliğine gitmek istediğinizde; kariyer yolculuğunuzda yeni bir yol çizmek için, kendinizi bir ünvanın ötesinde, kurumunuzda, alanınızda, sektörünüzde yarattığınız değer ile tanımlamak ve bu farkı anlatmak için size verilen ünvanlardan ya da yaptığınız iş/proje listelerinden fazlası gerekiyor. Olduğunuz kişiyi, tüm ünvanlardan ve kurumlardan bağımsız bir değer olarak konumlamak sizi, aslında çalıştığınız tüm kurumlardan bağımsız hareket alanı sağlayan bir güç ve değer merkezi haline getiriyor. Kurumların ya da müşterilerin kapısında "iş isteyen" konumundan, kendi ayağına gelen fırsatlar arasından "tercih yapan", " seçen", "fırsatları kendi ideallerine göre değerlendiren", hatta ve hatta "pazarlık yapma gücü sahibi" bir uzman, bir "LoveMark" olarak konumlanmanızı sağlıyor.


Akılda kalan, iz bırakan bir kişisel markaya sahip olmak, alanınızda 'LoveMark' olmak için izlemeniz gereken 3 basamak var;


1) Kişisel Marka Vaadi: Benzersiz değer önerim ne?

2) Kişisel Marka İletişimi: Etkilemek istediğim kişiler beni görüyor mu?

3) Kişisel Marka Sürdürülebilirliği: Yaptığım her işte, her iletişimimde, marka vaadimi / sözümü yerine getiriyor muyum?


Bu 3 basamak konusunda netleşmeniz ve bu soruların kalbindeki cevabı bulmanız ile kişisel markalaşma yolculuğunda, kendi alanında "akla gelen ilk marka" olmanız ve daha önemlisi hedef kitlenizin kalbinde 'LoveMark' olmanız mümkün. Tabi ki, bu süreçteki temel mesele, kim olduğunuzu, özgün kişiliğinizi ve güçlü yanlarınızı keşfettikten sonra etkilemek istediğiniz kişilerle otantik, fayda ve değer yaratan, 'ajandasız' bağlar kurmak. Sürdürülebilir bir şekilde değer yaratan, fark yaratmaya samimi bir şekilde odaklanmış ve insanlarla gerçek bağ kuran bir yönetici, bir girişimci, bir lideri, bir doktor, bir avukat, bir öğretmen, bir danışman, bir koç, bir yazılımcı... İşte bu kategorileri saydığımda aklınıza ilk gelen kişiler, sizin için "LoveMark" olmuş kişiler.


Sokrates'in de dediği gibi;

“İyi bir itibar elde etmenin yolu,

nasıl görünmek istiyorsak

onun için çaba sarf etmekten geçer.”

Bu dünyada bırakmak istediğiniz iz; işiniz yoluyla kendinizi nasıl ifade ettiğiniz ve insanlarla kurduğunuz bağ ile çok ilgili. Bu iz, şirketlerin size verdiği ünvanlarla sınırlandırılamayacak ya da tanımlanamayacak kadar önemli ve benzersiz olmalı. Dolayısıyla bu iz, ancak ve ancak bunun üzerine çalışmanız, çaba sarf etmeniz, kafa yormanız, zaman ayırmanız ve emek harcamanızla şekillenebilir.


Her gün işinizi büyütmek için saatlerinizi harcarken, neden aynı şeyi kendiniz, bu dünyada sizden alınamayacak tek ve en kıymetli şey için yapmayasanız?






67 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page